Yılmaz Bayraktar

(Kimya Mühendisliği 1976 mezunu), Eski Tüpraş Genel Müdür Yardımcısı, Emekli
Bizim kuşağımızda ve bugün de her lise mezununun okumak istediği Boğaziçi Üniversitesi’ne Devlet Parasız Yatılı Sınavını kazanarak okuduğum Diyarbakır Maarif Koleji’nden geldiğimde, öncelikle estetik, zarafet, görünür bir disiplin ve düzenin tüm ögelerini taşıyan kampüsün konumundan çok etkilenmiştim. Henüz devletleştirilmiş bu üniversitede ekonomik zorluklar ile “nasıl baş ederim” endişem daha ilk gün sonradan bursa çevrilecek bir borçlandırma sözleşmesi ile yalnızca kişisel beyanıma dayalı değerlendirme sonucu hızlıca/bir çırpıda çözülmüştü. Eğitim sürecine kendine güven ile başlayarak, bilgiye ulaşmanın basit yalın ve özgür düşünce ile mümkün olabileceği öğretilmişti. Bilgiyi sorgulama hep teşvik edilmiş, kendimizi sürekli geliştirebildiğimiz yeni yol ve yöntemler öğretilmekteydi. Sonuç odaklı düşünme, öğrenme ve karar verme her disiplinin ortak paydasıydı.Kişisel ve mesleki gelişimi destekleyen dört yılın ardından, dünyanın her yerinde mühendislik yapabileceğim duygusundan emin olarak mezun oldum. Üniversitenin sözlük anlamına uygun olarak aldığım bu evrensel birikimde dönemin diğer üniversitelerinden farklı olarak eğitmenlerimizin kürsüleri yoktu, doğrudan bir iletişim her ortamda mümkün kılınmıştı. Boğaziçi Üniversitesi’nin fark yaratan en önemli özelliği ise öğrenciyi ayrıntıya boğmadan “bilgiye ulaşmanın en kolay ve güvenilir yolunun” öğretilmesiydi.Ülkemizde petrol rafinericiliğinin ilk basamaklarından başlayarak üst yönetimine tırmandığım çeyrek yüzyıl boyunca bu bilgi birikimi ve kişilik özelliklerinin tümünü kullandım. Her kullandığımda da o zamanları hatırladım. Sonuç olarak ‘iyi okul sizin kendi çocuğunuzdan okumasını istediğiniz’ okuldur. En tarafsız yorum bu şekilde özetlenebilir.